Açıklama
Ne Nedir
Adamlar gülüştüler ve öyküyü dinlemek istediklerini söylediler. Babam ayağa kalktı ve öyküyü, hep anlattığı gibi anlatmaya koyuldu.
—Tanrı dünyayı yarattığında ilk bizi, monyjangı yapmış. Evet, ilk monyjangı, yani ilk erkeği yapmış ve ilk erkeği göğün altındakilerin en uzunu ve en güçlüsü kılmış…
Öyküyü gayet iyi biliyordum ama babamın Dinka olmayanların önünde anlattığını hiç duymamıştım. Duygularının incinmeyeceği umuduyla Arapların yüzlerini taradım. Hepsi, yaratılışın gerçek öyküsünü değil de bir çeşit fabl dinliyorlarmış gibi gülümsüyordu.
—Evet, Tanrı monyjangı uzun ve güçlü kıldı ve kadınlarını toprak üstündeki her şeyden daha güzel yaptı.
Bu sefer daha genizden ve Arapların da katıldığı onay homurtuları yükseldi. Ardından hep bir ağızdan kahkahalar atıldı. Sadık beni dirsekledi ve sırıttı ve ben de, nedenini tam bilemeden güldüm.
—Evet, diye devam etti babam, —Ve Tanrı’nın işi bittiğinde ve monyjang toprak üstünde emir bekleyerek dizildiklerinde Tanrı adama sordu, “Artık burada, elimdeki en kutsal ve verimli topraktasınız; size bir şey daha verebilirim. Size, sığır denen bu yaratığı verebilirim…”
Babam hızla dönerek kupasından bir parça suyu ateşe saçtı; ateş tısladı ve ince bir duman bulutu yükseldi. Diğer yana döndü ve sonunda aradığını buldu: uzaktaki bir ineği, ertesi gün çarşıda satılmayı bekleyenlerden birisini işaret etti.
—Evet, diye devam etti, Tanrı insana sığır fikrini gösterdi ve sığır, muhteşemdi. Her yönüyle tamı tamına monyjangın isteyeceği gibiydi. Adam ve kadın Tanrı’ya bu armağan için teşekkür ettiler çünkü sığırın onlara et, süt ve her türlü refah sağlayacağını biliyorlardı. Ama Tanrı’nın sözü daha bitmemişti.
—Hiç bitmez zaten, dedi Sadık; bir kahkaha dalgası yükseldi.
—Tanrı, “Armağanım olarak ya bu sığırları alabilirsiniz ya da Ne’yi,” dedi. Babam durdu, gerekli yanıtı bekledi.
—Ama… diye girdi Sadık yardım için ve dramatik bir merak havasıyla sordu. —Neydi bu Ne?
—Evet, evet. Mesele buydu. Ve ilk insan kafasını kaldırdı ve nedir bu Ne, diye sordu: “Ne Nedir?” Ve Tanrı adama, “Söyleyemem,” dedi. “Gene de seçmeniz gerek. Ya sığır ya Ne.” Peki, öyleyse. Adamla kadın, sığırın hemen önlerinde durduğunu gördüler ve sığır sayesinde karınlarının doyacağını, büyük memnuniyet içinde yaşayacaklarını anladılar.
Sığırın Tanrı’nın en kusursuz yaratımı olduğunu ve kendi içinde tanrısal bir şey taşıdığını kavradılar. Sığırla huzur içinde yaşayacaklarını ve beslemeleri halinde sığırın onlara sütünü vereceğini, her sene çoğalacağını ve monyjangı sağlıklı ve mutlu kılacağını bildiler. Yani ilk adamla ilk kadın bu Ne fikri uğruna sığırı pas geçmenin enayiliğe gireceğini gördüler. Böylece adam, sığırı seçti. Ve Tanrı bunun doğru karar olduğunu gösterdi. Çünkü Tanrı, insanı sınıyordu. Verilene şükredip edemeyeceğini, önüne konan ödülü bilinmeyenle değişmek yerine ondan haz alıp alamayacağını görmek için sınıyordu. Ve ilk insan bunu görebildiği için Tanrı refaha ermemize izin verdi. Dinkalar, sığırlar yaşadıkça ve büyüdükçe yaşayıp büyüdü.

Sırıtkan kafasını yana eğdi.
—Evet ama Deng amca, bir şey sorabilir miyim?
Adamın kötü niyet taşımadığını gören babam yerine oturdu ve başıyla onay verdi.
—Yanıtı söylemedin bize: Nedir bu Ne?
Omuz silkti babam. —Bilmiyoruz. Kimse bilmiyor.
Çok geçmeden yemek ve yemek sonrası içme faslı bitti ve konuklar babamın mekânına kurulu çadırlarına çekildiler ve ben, babamın kulübesinde yattım. Uyuyormuş gibi yapıyordum ama uyumuyor, Sadık’ı seyrediyor ve verdiği değerli taşı avucumda sımsıkı tutuyordum.
Sığır ile Ne’nin öyküsünü defalarca dinlemiştim ama hiç böyle bittiğini duymamıştım. Babamın bana anlattığı şeklinde Tanrı Ne’yi Araplara veriyordu. Araplar bu yüzden bizden aşağıydı. Sığır başta Dinkalara verilmişti ve Araplar sığırları çalmaya kalkışmıştı. Tanrı Dinkalara üstün, verimli ve zengin toprağı vermişti ve sığırı vermişti ve belki böylesi adaletsizdi ama Tanrı böyle istemişti ve bu değiştirilemezdi. Araplar çölde, işlenebilir topraktan ve sudan mahrum yaşarlardı ve bu yüzden Tanrı’nın armağanının birazına el koyma peşindeydiler. Bu yüzden sığır çalmak ve sonra sığırları getirip Dinka topraklarında otlatmak durumundaydılar. Kötü çobandılar ve sığırın değerini anlayamadıkları için hayvanları keserlerdi. Babamın söylediğine göre kafaları karışıktı Arapların ve pek çok yönden umutsuz vakaydılar.
Ama babam bu geceki öyküsünde bunlardan hiç bahsetmemişti ve bu durumdan memnundum. Sadık ve diğer Arapların duyguları incinmesin diye öyküsünü değiştirdiği için babamla gurur duyuyordum. Arapların Dinkalardan aşağı olduklarını bildiklerinden emindi ama akşam yemeğinde bunu açmanın kibarlığa sığmayacağını biliyordu.