Açıklama
Tokyo'nun Son Çocukları
Yoşiro, hayvanların adını değil de kendilerini canlı olarak görecek olsa Mumei’in sevinçten havalara uçacağını biliyordu, ama Japonya’da canlı bir yaban hayvanı görülmeyeli epey olmuştu. Yoşiro, öğrencilik yıllarında Almanya’nın Mettmann kasabasından gelen bir kızla Tokyo’dan yola çıkıp Nakasendo bölgesi üzerinden Kyoto’ya kadar gitmişti ve kız, “Japonya’da örümcekle kargadan başka yabani hayvan yok,” dediğinde hayret etmişti. Ülke kapılarını dış dünyaya kapattığından bu yana böyle zehir zemberek yorumlarla ayılmalarını sağlayacak yabancı konuklar da yoktu artık. Yoşiro ne zaman hayvanlarla ilgili bir şey düşünse bu Alman kızı mutlaka anımsardı. Adı Hildegard’dı, Yoşiro’yla aynı yaştaydılar. Bazen, “Alo, Yoşiro?” diyen sesi kulaklarında çınlardı. Telefon olmadığı halde boşlukta telefon sinyali yankılanır, sonra, “Alo?” sözcüğü birkaç kez tekrarlanır, yükselen bir tonlamayla gelen “Yoşiro?” telaffuzu kulak zarına yapışıp kalırdı. “Yo” sonrasında kısa bir es, güçlü bir “şi,” sona kalan “ro” ise havaya uzanan elleri çağrıştırırdı.


Ardından aralarında bozuk İngilizceyle bir diyalog başlardı. Yoşiro, “Bugün ne yedin?” ya da “Sebze alışverişini nereden yapıyorsun?” veya “Almanya’daki küçük çocuklar dışarıda oynamayı seviyor mu?” gibi basit soruları sıralardı. Almanya’nın doğası değişmiş miydi, orası da Japonya gibi kirlenmiş miydi, bunu öğrenmek için her şeyini verirdi şimdi, acaba Hildegard’ın torunlarının, torunlarının çocuklarının sağlığı yerinde miydi? Hildegard’ın, “Bahçede yetiştirdiğim taze fasulyeyi yine bahçeden topladığım otlarla haşlıyorum,” demesiyle Yoşiro tencereden yükselen buharı ciğerlerine çektiği hissine kapılsa da, hayali telefonun sesi hemen alçalmaya başlayıp duyulmaz oluyordu. Yoşiro Hildegard’ın sesini gerçekten duyup duymadığından, sesin hayal olup olmadığından emin olamıyordu. Hangisi olursa olsun, Yoşiro gözlerini kapattığında görebiliyordu: Hildegard’ın torununun çocukları bahçede koşuşturarak oynuyor, süs havuzunun üstünden atlıyor, ayak parmaklarının üzerinde dikilip kabuğunda bir kurt deliği de olan ekşi elmayı öylece, yıkamadan, sağlam beyaz dişleriyle ısıra ısıra yiyordu. Elmalarını yiyince kır çiçekleri toplamakla dereye balıkları izlemeye gitmek arasında kararsız kalıyorlardı.
Yoşiro bir kez olsun Hildegard’ı ziyarete Almanya’ya gitmek isterdi, ama Japonya’yla dış dünyayı bağlayan hatların tamamı kopmuştu. Belki de bu nedenle, üzerinde yürüdüğü dünyanın yuvarlak olduğunu duyumsamıyordu artık. Bir ucundan diğerine seyahat edebileceği yuvarlak bir dünya fikri, artık sadece kafasının içindeydi… Dünyanın bir ucuna gitmek için tek yapabileceği, zihnindeki kıvrımlı yolları takip etmekti.