Açıklama
Can Ateşi
‘Olağanüstü, güzel, capcanlı bir roman.” – Washington Post ‘‘On altı yaşına geldiğinde güzel bir kız olmuştu, sert, soğuk ve kendinden emin. Aslında biraz çirkindi: Yüzü sıska ve kemikli, burnu bir şekilde kusurlu, ağzı biçimsiz ve bakışları sinirli bir kedininki gibi kesik kesik ve kuşkulu… Cildi damarlı ve solgundu, saçları haftalardır taranmamış gibi daima karmakarışık ve çarpıcı. Bir de çenesinde on yaşında bıçaklı bir kavgada edindiğini iddia ettiği o orak biçimli yara izi vardı, yoksa yıllar önce babası onu tokatladığında odada uçup masanın keskin bir köşesine çarptığı zaman mı olmuştu? Gözüm sürekli o yara izine kayıyordu, öyle ki yalnız olduğumda ya da okulda hayaller kurarken parmaklarımı kendi çenemin üzerinde o yara izini ararken yakalıyordum… Kendimi bildim bileli onu nasıl izlediğimi düşünüyorum da; onu kıskanarak izliyordum, ama basit bir haset ya da küskünlükle değil, ondan belirli bir varoluş tavrı öğrenebilmek ümidiyle.” Amerika’nın doğusunda bir banliyö kasabasında, onları ezip geçerek çarklarının arasında öğütmeye kararlı bir dünyaya karşı beş liseli kız gurur, öfke, güç ve metanetle besledikleri bir bağ kurarak haykırırlar: Can Ateşi Yanar, Yanar! Bu bağ, mutlak bir zeminsizlik içerisinde; yetişkinlerin, en çok da erkeklerin kurguladığı bir düzene karşı kenetlenmiş ruhlarıyla dimdik ve coşku içinde, kendilerinin bile hayal edemeyecekleri şekilde karşı durmalarını sağlar. Joyce Carol Oates’un kendi yaşantısından da izler barındıran Can Ateşi, dayanışma ve başkaldırıyla örülmüş, hassasiyet ve cesaretiyle kuşatan, hepsinden öte yoğunluğu ve sınırsızlığıyla büyüleyici bir dostluğun, dar bir dünyada gururlu bir yaşama uğraşının öyküsünü anlatıyor.